sondakika
Üye Ol Ara
icon_weather Berlin 29°C
icon_weather Istanbul 33°C
icon_weather London 25°C
icon_weather New York 28°C
icon_weather Tokyo 30°C
icon_weather Paris 27°C
icon_weather Dubai 38°C
icon_weather Moscow 22°C
icon_weather Sydney 19°C
icon_weather Beijing 31°C
icon_weather Rio 24°C
icon_weather Cairo 35°C
icon_weather Rome 32°C
icon_weather Madrid 30°C
icon_weather Toronto 26°C
Üye Ol Ara
icon_weather Berlin 29°C
icon_weather Istanbul 33°C
icon_weather London 25°C
icon_weather New York 28°C
×



Milyonerler servetini katladı, dünyanın yarısı payını alamıyor

Milyonerler servetini katladı, dünyanın yarısı payını alamıyor
Ekonomi
Kadınlar aynı işte erkekten hâlâ çok daha az kazanıyor
Dünya eşitsizlik raporu’nun 2026 edisyonu, küresel kapitalizmin bugünkü dengesiz mimarisini sayılarla görünür hale getirdi. Rapor’a göre dünya nüfusunun yalnızca binde biri, insanlığın en yoksul yarısının elinde tuttuğunun üç katı kadar bir serveti kontrol ediyor. Bu küçük azınlık ile gezegenin geri kalanı arasındaki uçurum, yalnızca gelir dağılımında değil, servet, eğitim ve iklim krizinin maliyet paylaşımında da derinleşiyor.

Gelirde en üst yüzde 10, geri kalan yüzde 90’ı geçti

Rapor, gelir dağılımındaki uçurumun boyutlarını netleştiriyor. Küresel ölçekte en üstte yer alan yüzde 10’luk kesim, kalan yüzde 90’ın toplamından daha fazla gelir elde ediyor. Buna karşılık insanlığın en yoksul yarısı, dünya çapında yaratılan toplam gelirin yüzde 10’undan daha azını alabiliyor. Araştırmacılar bu tabloyu, “milyarlarca insanın temel ekonomik istikrarın dahi dışında kaldığı, çok küçük bir azınlığın ise tarihte benzeri görülmemiş bir finansal güce sahip olduğu” bir dünya olarak tarif ediyor.

Servet, en tepedekilere doğru hızla yoğunlaşıyor

Servet dağılımındaki kayma da benzer ölçüde çarpıcı. Küresel servetin en üst yüzde 0,001’lik kesiminin elindeki pay 1995’te yaklaşık yüzde 4 düzeyindeyken bugün yüzde 6 eşiğinin üzerine çıkmış durumda. Milyonerlerin serveti, 1990’lardan bu yana yılda ortalama yüzde 8 civarında artıyor. Bu artış hızı, nüfusun en alttaki yüzde 50’sinin servetindeki artışın neredeyse iki katına karşılık geliyor.

Rapor’da, dünyadaki hemen her bölgede en zengin yüzde 1’lik kesimin, en alttaki yüzde 90’ın toplamından daha zengin olduğu vurgulanıyor. Bu durum, servet birikiminin artık yalnızca ulusal sınırlar içindeki gelir politikalarıyla değil, küresel ölçekli sermaye hareketleri ve finansal mimariyle belirlendiği bir çağa girildiği yorumlarına yol açıyor.

Fırsat coğrafyası: eğitimde kırk katlık uçurum

Eşitsizlik yalnızca gelir ve servetle sınırlı değil. Rapor’a göre eğitim harcamalarında da şaşırtıcı boyutlarda farklar bulunuyor. Avrupa ve Kuzey Amerika’daki çocuk başına eğitim harcaması, Sahra Altı Afrika ülkelerindeki seviyenin yaklaşık kırk katına ulaşmış durumda. Bu tablo, “fırsat coğrafyası” olarak adlandırılan bir mekanizmayı pekiştiriyor; doğduğunuz ülke, hangi okula gidebileceğinizden, ileride hangi gelir grubuna ait olabileceğinize kadar hayatın tüm rotasını belirliyor.

Uzmanlara göre bu tür farklar, fırsat eşitsizliği ile sonuç eşitsizliği arasındaki bağın en somut göstergesi. İyi eğitim olanaklarına sahip olmayan geniş kitleler, küresel ekonominin yüksek verimli alanlarına erişemiyor; böylece eşitsizlik bir kez daha, bir sonraki kuşağa devredilen kalıcı bir yapıya dönüşüyor.

Küresel finans düzeni ve tersine kaynak transferi

Rapor, küresel finansal düzenin yoksul ülkeler aleyhine işleyen yapısına da dikkat çekiyor. Her yıl küresel gayri safi yurt içi hasılanın yaklaşık yüzde 1’ine denk gelen bir kaynağın, zengin ülkelere ait yükümlülüklerdeki yüksek getiriler ve düşük faiz maliyetleri sayesinde yoksul ülkelerden zenginlere doğru aktığı hesaplanıyor.

Bu mekanizma, borç faizleri, portföy yatırımları ve sermaye hareketleri aracılığıyla işliyor. Sonuçta düşük gelirli ülkeler, hem iklim krizi hem gıda ve enerji şokları hem de borç baskısı altında sıkışırken, yüksek gelirli ekonomiler küresel servet pastasındaki paylarını daha da büyütebiliyor.

Kadınlar aynı emeğe rağmen daha az kazanıyor

Raporun en çarpıcı bulgularından biri, cinsiyetler arasındaki ücret uçurumunun tüm bölgelerde sürdüğüne ilişkin tespit. Dünya genelinde kadınlar, ücretli işte harcanan her saat başına ortalama olarak erkeklerin kazandığının yalnızca yüzde 61’ine ulaşabiliyor. Ücretsiz bakım emeği ve ev içi sorumluluklar da hesaba katıldığında ise kadınların toplam “emek karşılığı” geliri, erkeklerin kazançlarının yaklaşık yüzde 32’sine geriliyor.

Bu tablo, kadınların istihdamda daha düşük ücretli ve güvencesiz işlerde yoğunlaştığını, aynı zamanda ücretsiz bakım yükünün büyük bölümünü üstlendiklerini ortaya koyuyor. Cinsiyet temelli bu eşitsizlik, hem hane gelirini hem de ilerleyen yıllarda emeklilik ve sosyal güvenlik haklarını doğrudan etkiliyor.

İklim krizinde zenginlerin payı ve sermaye yatırımları

Rapor, iklim krizine neden olan karbon emisyonları konusundaki eşitsizliğin de altını çiziyor. Zengin bireylerin, tüketim ve yaşam tarzları kadar hatta onlardan da fazla, sermaye yatırımları üzerinden iklim krizini körüklediği belirtiliyor.

Yüksek gelirli kesimlerin doğrudan tüketimden kaynaklanan emisyonları kişi başına zaten ortalamanın çok üzerinde. Ancak asıl eşitsizlik, fosil yakıtlara ve yüksek karbon yoğunluklu sektörlere yönelen yatırımlarda belirginleşiyor. Sermaye sahipliği yoğunlaştıkça, iklim krizine yol açan projelerin finansmanından elde edilen kazançlar da aynı dar grupta toplanıyor.

Demokrasi, ekonomik dayanıklılık ve gezegenin sınırları

Raporu hazırlayan ekip, eşitsizliğin azaltılmasının “sadece adalet meselesi değil, aynı zamanda ekonomilerin dayanıklılığı, demokrasilerin istikrarı ve gezegenin yaşanabilirliği için zorunlu” olduğuna dikkat çekiyor. Aşırı bölünmüş toplumlarda siyasal temsilin zayıfladığı, kurumlara güvenin azaldığı ve radikal hareketlerin güçlendiği vurgulanıyor. Ekonomik şoklara karşı kırılganlık artarken, iklim krizinin maliyetleri de yine en savunmasız grupların omuzlarına yükleniyor.

Küresel servet vergisi önerisi: yüzde 3 ile 750 milyar dolar

Rapor’da, çözüm önerisi olarak tartışmalı fakat güçlü bir araç öne çıkıyor. Dünya genelinde 100 binden az sayıda milyoner ve milyardere uygulanacak yüzde 3’lük küresel bir servet vergisinin, yılda yaklaşık 750 milyar dolar ek kaynak yaratabileceği hesaplanıyor. Bu kaynağın, iklim dönüşümü, eğitim ve sağlık yatırımları ile sosyal koruma programlarına yönlendirilmesi halinde, eşitsizlikleri azaltmada önemli bir kaldıraç işlevi görebileceği belirtiliyor.

Uzmanlar böyle bir verginin, ulusal düzeydeki servet vergilerinden farklı olarak küresel koordinasyon ve bilgi paylaşımı gerektirdiğini, bu nedenle siyasal irade ve uluslararası işbirliği olmadan hayata geçirilmesinin güç olduğunu vurguluyor. Buna karşın rapor, tartışmayı veri temelli bir çerçeveye oturtarak, en zengin kesimden daha fazla katkı alınmadıkça eğilimin tersine çevrilemeyeceği görüşünü öne çıkarıyor.

Raporun veri tabanı ve dört yıllık periyot

Dünya eşitsizlik raporu, küresel ölçekte gelir ve servet dağılımına ilişkin en kapsamlı açık erişim veri tabanlarından birine dayanıyor. Farklı ülkelerin resmi istatistikleri, vergi kayıtları, hanehalkı anketleri ve uluslararası kurumların veri setleri bir arada okunarak, uzun dönemli bir tablo çıkarılıyor. Çalışma her dört yılda bir güncelleniyor ve dünya genelinde eşitsizlik tartışmalarında temel referanslardan biri olarak kullanılıyor.

Sonuç olarak rapor, mevcut gidişatın kendiliğinden düzelmeyeceğini, aksine mevcut eğilimler sürdüğü takdirde bir sonraki on yılın daha yoğun kutuplaşma, kırılgan demokrasi ve sertleşen iklim krizi ile şekilleneceğini hatırlatıyor. Anlatı, yalnızca zengin ile yoksul arasındaki mesafenin büyümesi değil, aynı zamanda bu mesafenin siyasi, kurumsal ve ekolojik düzeyde kalıcı bir “yeni normale” dönüşme riski üzerine kurulu. Raporun satır aralarındaki asıl soru ise açık: Bu tabloya müdahale edilmezse, gezegenin kaldırabileceği bir eşitsizlik sınırı var mı.

Benzer Haberler