Romantik komedi türünün en tanınan isimlerinden ingiliz yazar sophie kinsella, shopaholic kitap dizisi ve onun sinema uyarlamasıyla bilinen “ünlü dizinin yazarı” olarak 55 yaşında hayatını kaybetti. Uzun süredir glioblastoma adı verilen agresif beyin tümörüyle mücadele eden kinsella’nın ameliyat, radyoterapi ve kemoterapi içeren yoğun bir tedavi sürecinden geçtiği biliniyordu. Yazarın, sabah saatlerinde ailesinin yanında huzur içinde yaşamını yitirdiği bildirildi.
Ailesinden duygusal veda mesajı
Kinsella’nın ailesi, ölüm haberini duyururken duygusal bir açıklama yaptı. Açıklamada, yazarın son günlerini aile üyeleriyle birlikte, müzikle, evin sıcak atmosferiyle, yaklaşan noel hazırlıkları ve neşeyle geçirdiği vurgulandı. Ailesi, onun hastalığı büyük bir cesaretle karşıladığını, buna rağmen hayatı boyunca sahip olduğu şükran duygusunu ve yaşama sevincini kaybetmediğini dile getirdi. “Onun ışığı ve neşesi olmadan hayatı hayal edemiyoruz” ifadesi, bu vedanın en çarpıcı cümleleri arasında yer aldı.
Londrada başlayan hayat, oxforddan edebiyata uzanan yol
Sophie kinsella, 1969 yılında londrada doğdu ve nüfus kaydında madeleine sophie townley adıyla yer aldı. Çocukluk ve gençlik yıllarında kitaplarla iç içe büyüyen kinsella, eğitimini de sanat ve sosyal bilimler ekseninde sürdürdü. Oxford üniversitesine müzik öğrencisi olarak başlayan yazar, kısa süre sonra yön değiştirerek siyaset, felsefe ve ekonomi (politics, philosophy and economics, ppe) bölümüne geçti. Bu program, ileride romanlarında sık sık karşımıza çıkacak olan ekonomi, politika ve bireysel kararlar teması açısından güçlü bir entelektüel arka plan oluşturdu.
Üniversite yıllarında tanıştığı henry wickham ile evlenen kinsella, evlendikten sonra bir süre romanlarını madeleine wickham imzasıyla yayımladı. Daha sonra ise kendi ikinci adını ve annesinin kızlık soyadını birleştirerek “sophie kinsella” takma adını seçti. Bu isim, kısa sürede dünya çapında tanınan bir marka haline geldi.
Finans muhabirliğinden shopaholic evrenine, becky bloomwood’un doğuşu
Mezuniyetin ardından finans gazeteciliğine yönelen kinsella, emeklilik fonları, yatırım ürünleri ve piyasa hareketleri üzerine yazılar kaleme aldı. Kuru rakamlar ve teknik analizlerden oluşan bu dünya, ileri yıllarda onun romanlarına doğrudan zemin hazırladı. Para yönetimi, bireysel borçlar, tüketim alışkanlıkları ve finansal kaygı, shopaholic serisinin bel kemiğini oluşturan temalara dönüştü.
Yirmili yaşlarının ortasında kurmaca yazmaya başlayan kinsella, ilk romanlarını kendi adıyla yayımladı. Ancak asıl çıkışını, bir finans muhabirinin alışveriş bağımlılığı ile boğuştuğu shopaholic serisiyle yaptı. Serinin ilk kitabı ingilterede “the secret dreamworld of a shopaholic”, abdde ise “confessions of a shopaholic” adıyla raflara çıktı. Başkarakter becky bloomwood, okurlar için kısa sürede tanıdık bir figüre dönüştü.
Becky bloomwood’un hikayesi, vitrinler, kredi kartı ekstreleri, indirim etiketleri ve banka mektupları arasında sıkışmış modern şehirli kadının halini mizahla anlattı. Kinsella, becky’nin komik hatalarını ve abartılı alışveriş krizlerini anlatırken, bir yandan da orta sınıfın borç psikolojisine ve tüketim kültürünün yarattığı baskıya dikkat çekti.
On kitaplık seri ve sinema uyarlaması
Shopaholic serisi, kısa sürede bağımsız bir evrene dönüştü ve on kitap boyunca becky bloomwood’un hayatını izleyen bir anlatı ağına dönüştü. Seride yalnızca alışveriş değil, arkadaşlık ilişkileri, aile bağları, kariyer, evlilik ve farklı şehirlerde yeni başlangıçlar da önemli yer tuttu.
Bu popülerliğin ardından shopaholic, 2009 yılında sinemaya uyarlandı. Film, becky’nin renkli ama kaotik hayatını, gardıroplarla dolu sahneleri, kredi kartı krizlerini ve romantik iniş çıkışları geniş kitlelere taşıdı. Kinsella, uyarlama sürecinde yapımcılarla yakın çalıştı ve projede yaratıcı süreçte yer aldı. Film, eleştirmenlerden karışık yorumlar alsa da, serinin hayranları için karakterleri perdede görmek önemli bir deneyim oldu.
Glioblastoma ile sessiz mücadele ve hastalığını açıklamak için bekleme kararı
Sophie kinsella’ya 2022 yılının sonunda glioblastoma tanısı kondu. Bu tümör türü, tıp dünyasında agresif beyin kanseri olarak tanımlanıyor ve hastalığın seyrinin hızlı ilerlemesiyle biliniyor. Kinsella, geçirdiği beyin ameliyatı sonrasında radyoterapi ve kemoterapi aldı, tedavi süreci boyunca yazmayı ve üretmeyi bırakmadı.
Buna rağmen yazar, tanı konduğunu hemen kamuoyuna açıklamayı tercih etmedi. Hastalığını, ancak 2024 yılında, yani tanıdan yaklaşık iki yıl sonra okurlarıyla paylaştı. Bu gecikmenin nedeni olarak, çocuklarının haberi önce aile içinde duyup sindirebilmelerini ve yeni hayat düzenine alışmalarını sağlama isteğini gösterdi. Kinsella, “yeni normal” olarak tarif ettiği bu döneme uyum sağlamak için zamana ihtiyaç duyduğunu anlattı.
Chick lit klişesinin ötesinde, üç boyutlu kadın karakterler
Kariyeri boyunca sık sık “chick lit” etiketine maruz kalan sophie kinsella, bu klişenin sınırlarını zorlayan karakterler yarattı. Romantizme ve komediye yaslanan hikayelerinde, alışverişi seven, ilişkilerde hata yapan, çoğu zaman sakar görünen kadınlar vardı, ancak bu karakterler yalnızca yüzeysel figürler olarak kalmadı.
Kinsella’nın kahramanları, iş hayatında sorumluluk alan, aileleriyle karmaşık ilişkiler yaşayan, ekonomik kaygılarla boğuşan, hata yaptıkça öğrenen ve kendi sesini bulmaya çalışan üç boyutlu karakterler olarak kurgulandı. Bu nedenle romanları, sadece aşk hikayeleri değil, aynı zamanda modern hayatın baskılarıyla baş etmeye çalışan kadınların büyüme öyküleri olarak da okundu.
Okur mesajları, yazar için en büyük ödül
Sophie kinsella, yıllar içinde verdiği röportajlarda okurlarından gelen mesajları kariyerinin en değerli kısmı olarak gördüğünü anlattı. Ameliyat sonrası iyileşme sürecinde, zor bir ayrılık döneminde ya da uykusuz gecelerde kitaplarını okuyup moral bulduğunu söyleyen okurlar, yazar için somut ödüllerden daha anlamlı bir geri bildirimdi.
Kinsella, “Birinin hayatının zor bir anında romanlarım sayesinde gülümsediğini bilmek, yazarlığın en büyük armağanı” diyerek bu duyguyu özetledi. Pek çok okur, onun hikayeleri sayesinde bir süreliğine kendi dertlerinden uzaklaşabildiğini ve hayata farklı bir yerden bakabildiğini paylaştı.
Aile, çocuklar ve burnout, son dönem eserlerinde hastalıkla yüzleşme
Sophie kinsella, üniversite yıllarında tanıştığı henry wickham ile 1990’lı yılların başında evlendi. Çift, yıllar içinde dört oğul ve bir kız çocuğuyla birlikte beş çocuk büyüttü. Londra ile ingilterenin güneyindeki kıyı bölgeleri arasında bölünen bir aile hayatı sürdüler.
Yazarın son dönem romanları, kişisel deneyimleriyle daha yakından kesişen temalara yöneldi. Burnout, giderek yaygınlaşan tükenmişlik halini tatil beldesinde soluk almaya çalışan bir kadının gözünden anlattı. Kinsella, bu romanda hem kendi yaşadığı yorgunluk dönemlerine hem de çağdaş çalışma hayatının yarattığı baskıya odaklandı.
Hastalık sürecinde kaleme aldığı what does it feel like ise bir yazarın ağır bir teşhisle yüzleşmesini, bedenini, zihnini, ailesiyle ve mesleğiyle ilişkisini yeniden tanımlama çabasını işledi. Eleştirmenler, bu kitabı kinsella’nın en kişisel ve duygusal metinlerinden biri olarak değerlendirdi.
Ardında kalan miras
Sophie kinsella, ardında onlarca roman, dünya çapına yayılmış sadık bir okur kitlesi ve sinema ile edebiyat arasında köprü kuran karakterler bıraktı. Shopaholic serisinin kahramanı becky bloomwood, modern tüketim çağının en tanınan kurgusal figürlerinden biri haline gelirken, diğer romanları da farklı yaş ve sınıflardan kadınların hikayeleriyle okurlara dokundu.
Bugün, onun kitapları bir yandan güldüren, diğer yandan kırılganlıkları görünür kılan metinler olarak anılıyor. Kinsella’nın ardından rom com türüne yeni yazarlar eklenecek, yeni seriler yazılacak, yeni uyarlamalar çekilecek. Ancak “ünlü dizinin yazarı” olarak hafızalara kazınan bu imza, modern hayatın telaşı içinde gülme ihtiyacını ciddiye alan, okuruna hafiflik sunarken duygusal derinlikten vazgeçmeyen bir edebiyat anlayışının simgesi olarak yaşamaya devam edecek.
ChatGPT can make mistakes. Check important info.