sondakika
Üye Ol Ara
icon_weather Berlin 29°C
icon_weather Istanbul 33°C
icon_weather London 25°C
icon_weather New York 28°C
icon_weather Tokyo 30°C
icon_weather Paris 27°C
icon_weather Dubai 38°C
icon_weather Moscow 22°C
icon_weather Sydney 19°C
icon_weather Beijing 31°C
icon_weather Rio 24°C
icon_weather Cairo 35°C
icon_weather Rome 32°C
icon_weather Madrid 30°C
icon_weather Toronto 26°C
Üye Ol Ara
icon_weather Berlin 29°C
icon_weather Istanbul 33°C
icon_weather London 25°C
icon_weather New York 28°C
×



Çocuk adaletini “rıza”ya indiren zihniyet, hepimizi sanık sandalyesine oturtuyor!

BY Tayfun Hopali
Çocuk adaletini “rıza”ya indiren zihniyet, hepimizi sanık sandalyesine oturtuyor!
Politika
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sırasında anne babasını kaybetmiş 510 yetim çocuk, “Savaşsız Çocukluk Projesi” adı altında Şubat 2022’den itibaren Türkiye’ye getirildi. Antalya’daki oteller ve bazı çocuk koruma tesisleri bu çocuklara “güvenli liman” olarak sunuldu. Ancak kısa süre içinde bu limanın, ihmal, psikolojik şiddet ve cinsel istismar iddialarıyla anılan bir yere dönüştüğü ortaya çıktı. Onlarca çocuğun kötü koşullarda yaşadığı, iki kız çocuğunun ise kaldıkları otelin personeli tarafından hamile bırakıldığı belirlendi. İddialar, yalnızca bir taciz anına değil, uzun süren bir istismar sürecine işaret ediyor.

Bu çocuklardan ikisi, 15 ve 16 yaşındaki iki kız. Savaş bölgesinden çıkarılıp Akdeniz kıyısındaki bir otele yerleştiriliyorlar. Anlatılanlara göre otel çalışanlarıyla aralarındaki “ilişki” sonucunda hamile kalıyor, doğum yapıyorlar. Çocukların tanıklıklarına göre Ukraynalı eğitmenler onlara, “Türk erkeklerle yaşanan ilişkilerin rızaya dayalı olduğuna” dair kâğıtlar imzalatmaya çalışıyor. Böylece hem kendilerini hem de otel yönetimini hukuken güvenceye almak istiyorlar.

Tam bu noktada dosyanın en can yakıcı bölümü karşımıza çıkıyor. Türkiye’de yürütülen soruşturmada savcılık, olayın “çocuğun cinsel istismarı” kapsamında değil, “reşit olmayanla cinsel ilişki” başlığı altında değerlendirilmesine yöneliyor. Ardından “15 yaşını doldurmuşlar, rızaları var” gerekçesiyle takipsizlik kararı veriliyor. Daha da ağır olan ise, bu karar verilirken hamile kalan kız çocuklarının ifadesine dahi başvurulmadığı, beyanların başka ülkede alınmış tutanaklara yaslandığı iddiası. Yani dosya, çocukların doğrudan sesine kulak verilmeden kapatılıyor.

Soruşturmanın bu şekilde sonlandırıldığı ortaya çıkınca konu Meclis gündemine taşındı. Farklı partilerden milletvekilleri, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’na verdikleri önergelerle hem çocukların maruz kaldığı ihmal ve istismar iddialarını hem de takipsizlik kararının gerekçelerini ayrıntılı biçimde sordu. Türkiye’nin toprakları üzerinde bulunan her çocuğu korumakla yükümlü olduğuna dikkat çeken vekiller, yalnızca yargının değil, bakanlığın da bu zincirde sorumlu olduğuna vurgu yaptı.

Bu arada, resmi açıklamalarda dosyaya ilişkin bazı haberlerin “dezenformasyon” içerdiği iddia edildi. Ancak bir tarafta Ukraynalı heyetlerin hazırladığı raporlar ve çocukların beyanları, diğer tarafta “bu haberler gerçeği yansıtmıyor” diyen bürokratik savunmalar duruyor. Açıklamalar yan yana konulduğunda, asıl eksik olanın kamuoyunu tatmin edecek şeffaflık ve hesap verebilirlik olduğu görülüyor. Toplumun aklındaki temel sorular cevapsız: Çocuklar nasıl seçildi, hangi otellere hangi kriterlerle yerleştirildi, denetimler kim tarafından ve ne kadar sık yapıldı, ihbarlar geldiğinde kim ne yaptı?

Rıza kaç dilde yazılırsa yazılsın, 15 yaşındaki yetimin kaleminden çıkmaz

Bu dosyaya bakarken hukuki teknik ayrımlara sığınmak kolay. Türk Ceza Kanunu’nda 15 yaşını doldurmuş çocuklarla ilgili “rızaya dayalı cinsel ilişki” tartışması yıllardır sürüyor. Fakat burada söz konusu olan, sıradan bir ergenlik hikâyesi değil. Savaş travması yaşamış, ana babasını kaybetmiş, kendi dilini konuşamadığı, hukuki haklarını bilmediği bir ülkede, otel personelinin ve proje yöneticilerinin insafına bırakılmış çocuklardan söz ediyoruz. Bu güç dengesizliği içinde “rızadan” bahsetmek yalnızca hukuki bir tartışma değil, ahlaki bir çöküştür.

Ukrayna’dan gelen raporlar, çocukların sadece cinsel istismara değil, aç ve susuz bırakılmaya, bağışlanan eşyaların kendilerine ulaştırılmamasına, bağış kampanyaları için şiir okutulup şov malzemesi yapılmalarına maruz kaldığını anlatıyor. Türkiye’deki kurumların bu çocukları nasıl ve hangi kriterlerle denetlediği, otel seçiminin hangi prosedürlere göre yapıldığı, otel yönetimlerinin ve yerel makamların bu süreçte ne kadar kontrol edildiği hâlâ karanlıkta. Çocukların güvenliği, turizm gelirleri ile dosya kapatma refleksleri arasında sıkışmış görünüyor.

Uluslararası çocuk hakları sözleşmeleri, taraf devletlere çok açık yükümlülükler yüklüyor: Çocukların korunması için etkili önlemler almak, şikâyet mekanizmalarını erişilebilir kılmak, istismar iddialarını hızlı ve bağımsız biçimde soruşturmak, mağdurlara psikolojik ve hukuki destek sağlamak. Türkiye bu sözleşmelerin tarafı. Yani bu topraklarda bulunan her çocuğun, pasaportuna bakılmaksızın aynı haklara sahip olması gerekiyor. Ukraynalı yetimler de bu çerçevenin dışında değil.

Bu yüzden mesele yalnızca bir savcının “rıza var” demesi değil. Mesele, Savaşsız Çocukluk Projesi’ni yürüten vakıftan otel sahiplerine, yerel yöneticilerden Ankara’daki bakanlıklara kadar uzanan geniş bir sorumluluk zinciri. Bu zincirin her halkası, “biz elimizden geleni yaptık” diyerek kenara çekildiğinde, ortada korunmasız bırakılmış yüzlerce çocuk kalıyor. Savaşın ortasından kurtarıldığı söylenen çocuklar, bu kez bir başka yetişkin dünyasının hoyratlığına teslim ediliyor.

Devletin görevi otel zincirlerini değil, çocukları korumaktır

Bu dosya, Türkiye’nin göçmen ve mülteci çocuklarla imtihanının yeni bir halkası. Daha önce mevsimlik işçilikte, sanayi sitelerinde, kayıt dışı çalıştırmada, sığınmacı kamplarında benzer dramlar yaşandı ve çoğu zaman birkaç gün konuşulup unutuldu. Şimdi de savaş mağduru Ukraynalı yetimlerin hikâyesi, turizm sektörünün parlak tabelalarıyla, bürokrasinin kalın klasörleri arasında kaybolma riskiyle karşı karşıya.

Oysa yapılması gerekenler aslında çok net. Öncelikle dosyanın bütün boyutlarıyla yeniden ve bağımsız biçimde soruşturulması, çocukların bizzat dinlenmesi, psikolojik destek eşliğinde ve nitelikli tercümanlar ile avukatlar gözetiminde ifade vermelerinin sağlanması gerekiyor. Otel yönetimi, proje yetkilileri, yerel ve merkezi kamu görevlileri hakkında idari ve cezai süreçler şeffaf bir biçimde yürütülmeli. “Rıza” sözcüğü, bir daha hiçbir çocuk dosyasında istismarı örtmenin kalkanı olarak kullanılmamalı.

Bugün bu dosyada adı geçen kız çocukları artık yalnızca Ukrayna’nın değil, Türkiye’nin de çocukları. Onların güvenliği ve adalete erişimi, bu ülkenin hem vicdanının hem de hukuk devleti iddiasının sınavı olacak. Belki de en çok bu nedenle, “rızası var” denilen bu karanlık sayfanın kapanmasına izin vermek yerine, sorumluların tek tek ortaya çıkarıldığı, çocukların sesinin gerçekten duyulduğu bir hikâyeye ihtiyaç var. Bu hikâyeyi yazmak ise hem siyasetçilerin hem yargının hem de toplumun omuzlarında duruyor.

Benzer Haberler